Your cart is currently empty!

Kadınların Estetik Tercihlerinde İradenin Gerçek Rolü Üzerine
Son zamanlarda “doğal güzellik” kavramı her yerde. Sosyal medyada filtreler yerine “bare face” akımları dolaşıyor, makyaj videoları artık “no-makeup makeup” diye başlıyor. Plastik cerrahlar bile daha “doğal sonuçlar” vadetmeye başladı. Meme implantlarını çıkartan kadınların sayısı artıyor, dolgu yerine “cilt sağlığı” konuşuluyor. Yüzeyde bakıldığında bu tablo umut verici: Kadınlar bedenlerini oldukları gibi kabul etmeye, estetik müdahalelerden uzaklaşmaya başlıyor.
Peki ya bu da bir başka estetik idealiyse?
Estetik yaptırmak bir zayıflık değil, bazen bir güçlenme aracı da olabilir. Bedeninde bir şeyleri değiştirmek, aynaya baktığında daha iyi hissetmek bir özgürlük alanıdır.
Bir kadının estetik yaptırması ya da yaptırmaması değil mesele. Kim ne istiyorsa onu yapmalı. Burada önemli olan ne yaptığımız değil; neden yaptığımız. Yani aslında derdimiz kadınların ne yaptığıyla değil — kadınları kendileriyle barışamayan, hep eksik hissettiren, asla yeterli olmamaya ikna eden sistemle. Kök nedenle.
“İrade” Gerçekten Bize Mi Ait?
Bugün birçok kadın, daha “doğal” görünmek için çeşitli estetik işlemler yaptırıyor: minimal dolgular, mikro botokslar, lazerle cilt tonunu eşitleme… Meme implantlarını çıkarma kararı da genellikle “artık daha sade, daha doğal bir vücut istiyorum” cümlesiyle açıklanıyor. Peki bu arzular gerçekten bize mi ait?
İrade dediğimiz şey, tamamen bize ait sanıyoruz. Oysa kadınlara çocukluktan itibaren güzellik üzerine kurulan hayat senaryoları, kararlarımızı şekillendiriyor. Yani meme implantı yaptırmak da çıkartmak da aynı düzlemde olabilir. İkisinin de altında toplumsal bir onay arayışı yatıyor olabilir. Bu sefer “büyük ve dik göğüsler” değil de “doğal ve mütevazı bir beden” alkışlandığı için yön değiştiriyoruz, sadece estetik idealler farklılaştı.
Yeni Estetik Norm: “Çabasız Güzellik”
Bugünün güzellik anlayışı “çabasız güzellik” etrafında şekilleniyor. Saçın dağınık olacak ama rastgele değil; cildin makyajsız gibi olacak ama leke, sivilce, gözaltı morluğu asla görünmeyecek. Tenin doğal görünecek ama aynı zamanda ışıl ışıl ve pürüzsüz olacak.
Yani doğallık, “gerçek” olmayı değil, “doğal görünen ama üzerinde çalışılmış” bir versiyon olmayı temsil ediyor. Kadınlar bu yeni beklentiyi karşılamak için daha ince, daha görünmez yollarla estetik müdahalelere başvuruyor. Böylece, önceki nesillerin “aşırıya kaçan estetiği” yerini, “gizlenmiş estetik”e bırakıyor. Ama baskı hâlâ orada. Hâlâ “yeterince güzel” olmak zorundayız. Sadece tanımı değişti.
Kimin İçin Güzeliz?
Bu kararın hangi zeminden doğduğunu sorgulamak politik bir mesele hâline geldi. Toplumun güzellik normları, kadınların özgürce karar vermesinin önündeki en ince perdelerden biri.
Özellikle doğallık çağrıları, çoğu zaman yine kadın bedenini denetlemenin bir başka biçimi hâline geliyor. Sanki “hiçbir şey yapmadan güzel olmak” yeni başarı standardıymış gibi. Oysa kadınların en çok ihtiyacı olan şey bu değil: Gerçek bir özgürlük, kendi bedenine dair kararları dışsal beklentiler olmadan alabilme hali.
Gerçek Özgürlük Nasıl Başlar?
Özgürlük, doğallık adına hiçbir şey yapmamakta değil. Ya da estetikle “kusursuzluğu” yakalamakta da değil. Gerçek özgürlük, neden istediğimizi gerçekten bilmekte başlıyor. Saçımızı boyamak mı istiyoruz? Harika. Dolgu yaptırmak mı istiyoruz? Tamam. Ama bu karar, kendimizle barışmamıza mı hizmet ediyor, yoksa barışmadığımız gerçeğini mi kamufle ediyor?
Bu soruları dürüstçe kendimize sormadıkça, ne kadar “doğal” görünürsek görünelim, kendi estetik anlayışımızın sahibi olmayacağız.